Perşembe, Mayıs 24, 2007

Waldorf = Astoria'da Akbank Citi Galasi

Türk bankacılık sektörünün gözde bankalarından Akbank’ın %20 hissesinin 3.1 milyar dolara Citigroup’a satışı 17 Ekim 2006’da tamamlandı. Imzalanan ortaklık anlaşması, başkanlığını Murat Köprülü’nün yaptığı The American Türkish Society’nin (Amerikan Türk Cemiyeti - ATS) New York Waldorf=Astoria Oteli’nde düzenlediği gala yemeği ile kutlandı.

Amerika ve Türkiye arasındaki ticari, ekonomik, kültürel bağları ve karşılıklı anlayışı güçlendirmek amacıyla kurulmuş en köklü sivil kuruluşlarından birisi olan ATS, 1949 yılından beri New York’ta hizmet vermekte. Üç yıl önce merhum Ahmet Ertegün’ün önderliğinde, başarılı Türk - Amerikan iş ortaklıklarının kutlanıp, başarıyı sağlayan liderlerin “Kurumsal Ortaklık” ödülü ile ödüllendirilerek bu yolda diğer şirketlerin özendirilmesi, daha fazla başarılı Türk – Amerikan stratejik ortaklıklarının sağlanması hedeflenmiş.
AmerikanTurkishSociety.Org

Geçen sene ilk defa yapılan galada Ford Motor Company ile Koç Holding’in Ford Otosan ortaklığı kutlanmıştı. Geçtiğimiz Aralık ayında kaybettiğimiz dünyaca ünlü Türk müzik adamı Ahmet Ertegün bu sene ne yazık ki aramızda yoktu fakat ATS başkanı Sayın Murat Köprülü ve ekibi, Ertegün’den aldıkları güçle aynı amaç doğrultusunda hızla ilerliyorlar.

Bu seneki görkemli galada ise ABD finans devi Citi Group ile Sabancı Holding’in, Citibank-Akbank ortaklığı, Citi Group Başkanı Charles Prince ile Sabancı Holding Başkanı Güler Sabancı’nın da katılımıyla kutlandı. Galanın başkanlığını Teksas Eyaleti eski senatörü Phil Gramm, onursal başkanlığını ise Mica Ertegün yaptı. Elde edilen gelir ile ATS’nin Amerika ile Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmek amacıyla yürüttüğü programların destekleneceği geceye katılım yüksekti. Akbank Murahhas üyesi Suzan Sabancı Dinçer, Dünya bankası eski başkanı James Wolfensohn, Akbank Genel Müdürü Zafer Kurtul, Coca-Cola üst düzey yöneticisi Muhtar Kent, Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Baki Elkin, New York Başkonsolosu Mehmet Samsar, CHP’nin eski başkanı, gazeteci Altan Öymen, ünlü doktor Mehmet Öz olmak üzere Türk ve Amerikan toplumunun önemli simaları katıldı.

Gala yemeğinden önce düzenlenen kokteylde konuklarla konuşma fırsatı bulduk. İlk olarak Citi Group başkanı ve CEO’su Chuck Prince’e Türkiye ve Akbank birleşmeşmesi hakkında sorularımızı yönelttik.

OY: Türkiye gibi gelişen pazarların Citi’nin global iş yapış stratejisindeki önemi nedir? Türkiye ve bulunduğu bölge için tahmin ettiğiniz ekonomik gelişmeler nedir?
CP: Citi olarak Türkiyeye inancımız tam. Türkiye’yi kendimiz için çok öncelikli bir ülke olarak görüyoruz ve bu pazarda yüksek büyüme potansiyelimiz olduğuna inanıyoruz. Türkiye şu an dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden bir tanesi ve bizim Türkiye’de artan varlığımız bir kere daha Türkiye ekonomisine ve geleceğine olan inancımızın kanıtı.

Son dönemde Citi olarak büyüme ilgimizi uluslararası alanlara kaydırdık. Türkiye gibi büyüme potansiyeli yüksek pazarlara yatırımlar yapıyoruz. Bu model artan global müşteri portföyümüzün ihtiyaçlarına daha iyi cevap vermemizi sağlıyor. 2006’nın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde ve 2007’nin ilk aylarında yaptığımız satın almaların büyük çoğunluğunu uluslararası ve gelişmekte olan pazarlarda yaptık. Örnek olarak Türkiyede Akbank ile yaptığımız stratejik ortaklığı, Çinde Guangdong Development Bank’ta ki stratejik yatırımımızı ve Güney Amerikada Grupo Financiero Uno ve Grupo Cuscatlani’ın satın alınmasını sayabiliriz.

OY: Akbank stratejik birleşmesi öncesi Türkiye’de Citi’nin diğer finans kuruluşları ile konuşmaları oldu. Fakat Akbank ile bir ortaklığa gidildi. Peki, neden Akbank?
CP: Akbank, Citi için ideal bir ortak. Akbank hızlı büyüyen dinamik Türk pazarında başarıları kanıtlanmış yetkin bir ekip tarafından yönetilen premium bir kurum. Bu birleşmeyi bizim için cazibeli kılan Akbank ile yaptığımız stratejik işbirliğidir. Birlikteliğimiz sayesinde uluslararası dağıtım kapasitemizi, birey ve kurumlara sunabileceğimiz dünya standardındaki finansal ürün ve servislerimizin bulunurluğunu artırdık.

OY: Geçtiğimiz yıllarda Citigroup azınlık hisse alarak kontrolünün kendinde olmadığı bir ortaklığa veya satın almaya girmedi. Citigroup’un Akbank ile yaptığı birleşme bize geçmiş dönem stratejisinde bir değişiklik olduğunu mu söylemeli yoksa Citigroup bir Türk bankası ya da genel olarak Türk bankacılık sektöründe hissesini arttırmayı planladığını mı?
CP: Güzel bir soru… Citi olarak azınlık hisseye sahip olduğumuz ortaklıklarda sahip olduğumuz strateji, kuvvetli bir yerel ortakla çalışmaktır. Türkiye’de de bu yüzden kendimize stratejik ortak olarak Akbank’ı seçtik, Akbank ile çalışıyoruz.

OY:.Birleşme süreci nasıl planlandı? Bu süreç içersinde iki şirketın kültürlerini ve yönetim biçimlerini detaylı olarak incelemişsinizdir. İki büyük kültür arasında ne gibi farklılıklar ile karşılaştınız?
CP: Net olması için, bir noktayı burada tekrar edeyim. Bu bir iş birleşmesi değil, stratejik ortaklık. Türkiye’de Akbank ve Citibank faliyetlerine birbirinden bağımsız olarak devam edecekler. Fakat birbirimizi tamamladığımız birçok alanda da iki organizasyon arasında bilgi ve expertiz değişimi yaparak iki grubun güçlerini arttırmayı umud ediyoruz. Iki bankanın da yönetici ekibi bu stratejik birlikteliği bir başarı hikayesine dönüştürmek için kararlı.

OY: Akbank ve Citibank’ın Türkiye ürün ve servis portföyleri için ne düşünüyorsunuz? Iki bankanın tüketiciye sunduğu ürün ve servisler birbiriyle uyumlu mu? Herhangi bir çapraz satış imkanı var mı?
CP: Stratejik işbirliğimizin çok erken aşamalarındayız. Henüz detayların formülasyonunu tamamlamadık. Şu aşamada müşterilerimize en uygun ürün ve servis portföyünü sunmak üzere her iki bankanın yöneticileri birlikte çalışıyor..

OY:Birleşme sonrası kısa ve uzun dönem planlarınız nelerdir? Gelecekte sizi ne gibi projeler bekliyor?
CP: Akbankta ki %20 hisse satın alımımız bizim Türkiyeye olan orta ve uzun dönem sözümüzün göstergesidir. Umarım ki Türk iş çevresi ve tüketicisi için ileride Akbank ile Citi’nin birlikte çalışarak üst düzey ürün ve servis yaratabilecekleri fırsatlar olur.

OY:Politik ve ekonomik olarak Türkiyenin uluslararası arenadaki geleceği Türkiyenin imajının nasıl algılandığına bağlı. Sizce Türkiye markası dışarıdan nasıl algılanıyor? Tekrar konumlandırılması gerekse hangi yönlerimize ağırlık vermeliyiz?
CP: Türkiye zaten yabancı yatırımcının ilgisi altında. Geçtiğimiz iki sene içinde ekonomik gücü, dikkate değer büyüme potansiyeli, dinamizmi, iş gücü kalitesi, yüksek produktivitesi, genç ve dinamik nüfüsu sayesinde Türkiye bu zamana kadar görmediği yabancı yatırımını gördü. Bu akışı devam ettirmek için Türkiye mevcut kapasitesini güçlendirmeli, Greenfield yatırımlarına öncelik vermeli, eğitime yatırım yapıp, özelleştirmeye ve mali disiplin gibi yapısal reformlara devam etmeli.

Geceye katılan önemli isimlerden bir diğeri de Muhtar Kent’ti... Keyifli olduğu her halinden belli olan Sayın Kent’le Coca-Cola’daki yeni görevi ve amaçları hakkında konuşma fırsatı buldum. Konuşmamızın önemli bir bolümünü özetlemem gerekirse...

OY: Muhtar Bey, Coca-Cola’da ki yeni pozisyonunuzu tekrar tebrik ederim. Başarılarınızla tüm Türkiye gurur duyuyoruz. Göğsümüzü kabarttınız. Sizin Amerikaya gelişiniz sonrasında da Wall Street Journal, New York Times gibi medyada Coca-Cola’nın Arizona Water, Glaceau’yu alacağına yönelik haberler çıktı. Bu haberlerin doğruluk derecesi nedir?
MK: Basında bu tür haberler sürekli çıkıyor. Doğruluk payı yok. Coca-Cola gibi büyük bir marka olduğunuzda bu şekilde yanıltıcı haberlerle karşılaşıyorsunuz.

OY: Siz göreve başlayalı bir süre oldu. Coca-Cola’nın kilit noktasına gelmiş ilk Türk yönetici olarak gelecek planlarınız nelerdir?
MK: Amacım iyi şirketlerin üst düzeylerine gelebilecek kişilere buradan örnek olabilmek. Benim buradaki görevim benden sonra gelenlere bir yol açmak.

OY: Nasıl bir yol?
MK: Amerikadaki şirketlerin üst yönetimine baktığında kaç tane Türk yönetici biliyorsun?

OY: Ne yazık ki ben bir tek sizi biliyorum Muhtar Bey...
MK: Fakat en az on tane Hindistanlı üst düzey yönetici tanıyorsundur. Benim için önemli olan Türk yöneticilerin burada önünü açabilmek, onlar için örnek olabilmek. Bizim de buradaki şirketlerin üst yönetimi kalitesinde iş gücümüz, yöneticilierimiz var. Fakat burada görev alan yok. Ben bu göreve gelerek benden sonrakilere bu yolu açtım. Eğer bunun başarılmasında en ufak bir katkım olabiliyorsa ne mutlu bana.

OY: Bu yolda sizi takip eden genç Türk yöneticilere ne önerirsiniz?
MK: İlişkilerine öncelik versinler. İş ve kişisel olarak tanıştıkları insanlarla iyi ilişkiler içinde bulunsunlar. Ilişkilerini sürekli canlı tutsunlar. İlişkilerinden yeni projeler, yeni atılımlar yapsınlar.


Gecede Türkiye gündemi ile sorularımıza cevap vermekten kaçınan Güler Sabancı Citi-Akbank ortaklığının önemine ve Türkiye ile Amerika arasında artan iş hacmine dikkat çekti. Yalnız gece hakkında konuşabileceğini söyleyen Sabancı gece boyunca konuklarla ve gazetecilerle şahsen ilgilendi, konuştu. Ne yazık ki sohbetlere doyamadan çalan zil eşliğinde gala yemeğine geçtik.



Yemek Akbank’ın “Türkiye’nin yaratıcı gücü” filmiyle başladı. UBS Başkan yardımcısı ve Texas eski senatörü Phil Gramm, Güler Sabancı ve Chuck Prince’i takdim ederken kullandığı esprili üslubla dikkat çekti. Güler Sabancı’yı dünyanın en başarılı iş kadınlarından birisi olarak tanımlayan eski senatör Güler Hanım’ın kariyerindeki ilk adımını “Türkiyedeki her başarılı ve akıllı bayanın yapacağı gibi lastik üretim fabrikasında işe başladı“ diye tarif ederek yerli yabancı tüm konukları gülümsetti.

Güler Sabancı konuşmasına rahmetli Sakip Sabancı’yı ve Ahmet Ertegün’ü anarak başladı. Büyükbabası Hacı Ömer Sabancı’nın mezar taşında yazanları örnek göstererek ticarette olması gereken iki koşulun dürüstlük ve paylaşım olduğunu söyledi. Sabancı, doğru ortağı “bir işe katkı getirebilecek olmak elbette önemli ve olmazsa olmaz bir koşuldur. Ama asıl kastettiğim, manevi değerler. Fikirlerin buluşması, varış noktamız ve bu noktaya nasıl varacağımız konusunda ortak vizyon oluşturma, değer paylaşımı, ortak bir kalite anlayışı, düşüncelerde zarafet.” olarak tanımladı. Citi ortaklığı için ”Üniversite müzemiz uluslararası bir ortaklığa gitmeye karar verdiğinde Louvre’u seçtik. Seçimimizde sadece işin mali yönleri değil, kalite, değerler, vizyon, bir mirası korumanın önemi konularında ortak bir anlayışı paylaşıyor olmamız belirli oldu. Aynı şekilde, Akbank için kendimize bir ortak seçerken finans dünyasının Louvre’ını seçmiş olmamız bir tesadüf değildi” dedi.

ATS’nin kendisine verdiği ödülü Phil Gramm’dan alan Citi başkanı ve CEO’su Chuck Prince konuşmasına “Türkleri çok seviyorum” diyerek başladı. Türkiye’yi ve Türkleri bir cevhere benzeten Prince, Citi olarak Akbank ortaklığından ne kadar heyecanlı olduklarını belirtti. Konuşmasında Akbank’ı “Türkiyenin en iyi, dünyanın da en iyi birkaç bankasından biri” olarak nitelendirdi ve Akbank’la aynı ekonomik amaçları ve dünyayı daha iyi bir yere getirmek konusunda benzer görüşleri paylaştıklarını söyledi.

Gecede cemiyetin onursal başkanı ve Atlantic Records’un kurucusu dünyaca ünlü Türk müzik adamı Ahmet Ertegün’ün anıldığı bir film de gösterildi. Kendini Türkiye’yi ve Türkleri ABD’ye en doğru şekilde tanıtmaya adamış olan Sayın Ertegün’den bahsedilirken duygusal anlar yaşandı. Konuklar gecenin ilerleyen saatlerinde Joey Morant & Catfish Stew’in hızlanan caz parçaları eşliğinde danslar edip eğlendi.

Etiketler: , , ,

devamını okumak için tıklayın

Salı, Mayıs 15, 2007

Loves it!!! A great brand manifesto!

HOW DID AIR TRAVEL BECOME SO BLOODY AWFUL?
First, they took away the meals. Then, the pretzels. And then, the peanuts. All seven of them. Then, suddenly, those paper pillows got smaller. Along with those "comfort-resistant" blankets. Then, poof, they were gone. Then, well, the buggers got clever..
No, brilliant. They started charging you for more of their awesomeness. Like $5 for a box of mini meat logs and a delicious "cheese-flavored" spread. And $2 for a pair of headphones you don't want, so you can watch a film nobody wants to watch. However, you got smart too. Figured out a way to beat the system. And armed with your tasty pre-made airport baguette, you decide you'll flip through the in-flight magazine instead. Maybe do a little shopping. Get the holidays out of the way in one shot. After all, nothing says "Hey mum, thanks for giving birth to me" more than an electric shaver/waffle maker. So, you reach into the seat pocket in front of you. And when you do, there it is. Just like you've always wanted. (Drum roll, please.) A handful of crusty used tissues. Yes, indeed. Flying has gone a bit pear-shaped lately. It's no wonder why instead of enjoying flying from point A to point B all we want to do now is catch Z's. Pity. That's not how flying used to be. Flying used to be special. Not long ago people used to get gussied up. Carry fancy suitcases. Wear derbies or something like that.

At one time in our lives the idea of air travel got us all jazzed. Wait. Americans don't say, "jazzed". Pumped. Getting your passport stamped for the first time pumped. The Grand Canyon is on the left side of the aircraft pumped. Wilbur and Orville pumped. Not that you should ever attempt to fly a plane yourself but that's not the point. The point is, after you check in at the gate, you shouldn't feel like service has checked out. Flying should make you feel like you're a virgin again. (Flying-wise, of course.) It should feel new. And on Virgin Atlantic Airways it will. Yes, we could go into all the details that do, in fact, make it different-like complimentary coctails, personal televisions and proper meals (yes, one that require utensils). And in our Upper Class cabin, a free onboard masseuse and fully flat bed-but you probably don't have time to read about that. Nope. Especially now since you've spent the last five minutes reading a large airsick bag. But doesn't that say something about you? not that you have a athing for airsick bags. Or that you collect them. What we think it says is, you agree with us: Flying shouldn't make you sick. Or tired. Or sick and tired. Unless you had a long night out at the pub. Anyway, if any of you out there are about to travel on Virgin Atlantic, cheers. Time to rinse that bad taste of flying out of your mouth. If not, we say try to enjoy your next flight. And oh, you might want to take this with you. virginatlantic.com

Virgin atlantic
go jet set, go!

devamını okumak için tıklayın

Salı, Mayıs 01, 2007

Sizde de super ajans sendromu olabilir...

Mayıs ayı… Yeni yıl pazarlama planı telaşına mı düştünüz? Aza koysam dolmuyo doluyo koysam almıyor diye çevrenizden yardım mı bekliyorsunuz? Süper iş adamları, yönetim danışmanları, popüler pazarlamacılar, reklamcılar.. Kimseler derdinize çare bulamıyor mu? Sizden illa ki yenilikçi, başarılı, sonuçları ölçülebilen, iddialı kampanyalar mı bekleniyor? Sıradan olmanın anlamını unutalı uzun yıllar mı oldu?
Uzmanlar bunun mükemmelliyetçilik kadar ajansınızdan da kaynaklanabileceğini söylüyor. Mediacat’in bu sayısında yer verdiğimiz testi çözerek 10 soruda ‘süper ajans sendromu’nun sizi de pençesine alıp almadığını anlayabilirsiniz.

1. Sabah rutinizi en iyi hangisi tanımlar?
a. Günlük gazeteleri tararırım. Ajansım da yurtdışı kaynaklı beğendiği haberleri göndermiştir, onlara bir göz gezdiririm.
b. Bugün 3 sunum, yarına 2 toplantı var. Allah yardımcımız olsun.
c. Hüseyin Efendi’nin köpüklü kahvesi olmadan güne başlamam.

2. Müşteri temsilcimle en son konuşmamda...
a. Geçen yaptığımız çalışmanın geri dönüşlerini tartıştık.
b. Ah ne olacak bu youtube’ın hali diye dertleştik.
c. Jimmy şu mu çu mu... Neydi şu bizim kızın anlattığı ‘in’ ayakkabılar?

3. Ne sıklıkta ajansınızla görüşüyorsunuz?
a. Önemli olan sıklık değil, kalite...
b. Sabahları yapılacak işlerin üzerinden geçmek için, bir de gün içersinde soruları olup olmadığını bahane ederek işlerin ne aşamada olduğunu anlamak için telefonla ararım.
c. Ajansım saolsun google gibidir. Aklıma ne zaman bir soru gelse ararım.

4. Strateji nedir?
a. Ajansa verilen iş briefindeki hedefe ulasılması için birlikte izlenecek yol
b. Ajansın strateji departmanındaki çocukların ekmek kapısı
c. Bu soru şaka olmalı!

5. Ajanstan kampanya istediğimde...
a. Hershey Time Square’de bir billboard istemiş de Ogilvy tüm dükkanı tasarlayıp gelmiş ya. Hah! Benim ajansım yanında Ogilvy halt etmiş. Ben ajansımdan bir kampanya isteyeyim... Cep telefonu melodisine kadar full kampanya ile bangır bangır geliyorlar.
b. Ajansımız iş fikirlerimizin en yaratıcı nasıl sunulması gerektiği konusunda bir numaradır. Beklentimizin tam karşılığını her zaman yerine getirmişlerdir.
c. Toplarız güzel kızları, delikanlıları... Bir de arkaya halkın diline pelensek olacak bir melodi bastık mı... Bundan daha iyi kampanya mı olur?

6. Ajansınızda yaratıcı süreç nasıl işliyor?
a. Müştemlerin bizim sesimizi, strateji departmanın tüketicinin sesini kullanarak çizdiği sınırlar içersinde, yaratıcı ekip en fazla etki yaratacak fikrin peşindedir. Yaratıcı fikrin farklı departmanlardan, seviyelerden, hiç beklenmedık yerlerden ve kişilerden çıktığı oldu.
b. Ajans özel tasarlanmış toplantı odasında yaratıcı toplantılar düzenler. Burada fikirlerini tartışır, konuşur, karara bağlarlar. En beğendikleri üç fikir üzerinden biz karar veririz.
c. Bizim çocuklar fikir bulurken çok eğleniyor! Bunlara bu kadar parayı boşuna veriyoruz.

7. Kampanya sunumlarını kim ne sekilde yapıyor?
a. Birlikte çalıştığım ekip, uzmanlık alanlarına göre neyi nasıl düşünüp nasıl bir yaratıcı süreçten geçtiklerini anlatır, bizi de sürece dahil eder.
b. Ajans başkanı ile bizim patron ayaküstü muhabbette kampanyayı çıkarır. Biz de arkadan eksikleri tamamlarız. Bilenler bilmeyenlere anlatır.
c. Şimdi sunum da nereden çıktı? Hadi hep birlikte şu yeni açılan restaurantı deneyelim. Ajans şu reklamda oynayacak castingi de getirsin... Aramızdaki buzları bir eritelim.

8. Yurt dışı pazarlar, reklam kampanyaları diyince aklınıza ilk neler geliyor?
a. Ajansın yıllık sunumları, haftalık reviewler, trend sunumları, günlük mailler...
b. Bir daha subservientchicken lafını duyarsam şurada kusucam.
c. Bizim ajans çok ilgili. Başkan daha geçen gün orası senin burası benim gezdi geldi. Ne yazık ki bizim yaptığımız işin yurtdışı karşılığı yok. Biz Türkiye’ye iş yapıyoruz. Elin yabancısı ne anlar buranın işinden?

9. Peki Medya desem?
a. Medya ajansım ile reklam ajansım koordineli çalışır. Kullandığımız mecra yaratıcı fikri vezir de rezil de edebilir.
b. Yaratıcı sunum sonunda bir 5 dakika medya planının üzerinden geçiyoruz. Tahmini GRP, CRP gibi tüm önemli detayları kısaca tartışır, sonuca bağlarız.
c. Ofisle ev arası telefonda konuşup işi bağlıyoruz.

10. Medya bütçesine ne demeli?
a. Geçmiş kampanyalarda elimizdeki bütçe ile yaratılan etkiye, hedef kitleye, yaratıcı fikre ve en önemlisi ulaşmak istediğimiz hedefe göre medya ajansının analizlerine, reklam ajansının önerilerine bakarak medya bütçesine şekil veririz.
b. Kendi param olsa ajansımın önerilerine gene aynı bütçeyi yatırırdım.
c. Benim param mı canım? Yapıyoruz reklamı satıyor işte. Bas bas paraları Leylayaaaa.... Bir daha mı gelecez dünyayaaaa....


A’lar çoğunluktaysa: Ha alim olsan ha zalim olsan!
Tebrik ederim. Dünya kalitesinde çalışan bir ajansınız var. Anlaşılan ajansın dünyadan, trendlerden de haberdar. Seni elinden geldiğince donatıp, markalarına katkıda bulunacak her türlü bilgiyi seninle paylaşıyorlar. İş hedeflerin ve beklentilerin konusunda ajansı doğru bilgilendirmen gelecek yaratıcı fikirler için çok önemli. Unutma ki önemli olan kısa süreli iyi kampanyalar değil uzun dönem akıllara kazınacak bir kampanya. Bu konuda ajansına hareket edecek alan bırak. Markaların konusunda seninle açıklıkla konuşabilecekleri ortam yarat. Ajansın zaten senin beklentilerinin üzerine çıkmakla tatmin oluyor. Fakat seninle aynı taşın altına elini koyan ajansının da bir gemi dümeninin arkasında olduğunu unutma. Geri gönderdiğin pizza fişleri esasında senin için harcanan uzun saatlerin kanıtı. Senin için çalışan ajansın hevesini kırmaya gerek yok. Senin ihtiyacın olan önündeki fırsatlara konsantre olup, küçük detaylara biraz boşvermek.

B’ler çoğunluktaysa – Kendime yeni bir neden lazım!
Çoğu pazarlama uzmanı gibi günü kurtarıyorsun. Üzerinde kaldırabileceğinden daha fazla yük olduğunun farkındasın ve bu kadar sorumluluğun altından nasıl kalkabileceğine yönelik kendince çözümler geliştirmişsin. Her kötü iş ajansın, her başarı senin... Ne de olsa ajans sözünden çıkmıyor, çıkamıyor. Bu stratejiyi devam ettirebilmek için de üstlerinle iyi ilişkiler içersindesin. Tecrübe her işin olmazsa olmazı. Günlük işler biraz koşturmacalı, kavgalı ama bir şekilde tıkırında ilerliyor. Yani şimdilik! İlerleyen yıllarda ajans müşteri direktörünü kendi koltuğunda görmek istemiyorsan hemen şimdi anlatacağım planı yürürlüğe koy. Önümüzdeki bir ay boyunca günlük işlerini takımından güvendiğin bir pazarlama uzmanına ver. Sen de bu zamana kadar markan için yapılanları düşün. Araştırmalar, kampanya sunumları, medya sunumları, yönetim danışmanlarının yaptığı analizler, trendler... Bunların bir listesini çıkar. Takımını toparla ve markaların için önümüzdeki dönem çok konuşulacak, satışları attıracak ajans arayışına hemen başla. Sonra da arkana yaslan ve birazcık gevşe, herşey çok güzel olacak!

C’ler çoğunluktaysa – Geçen günlerin hesabını kimlere sorarım!
Tebrik ediyorum. Pazarlama ekibin sayesinde reklam ve pazarlamadan anlamayan ama gene de iş yapan bir ajans var. Sana tavsiyem ajansını direk çöpe at. Daha sonra da boyle bir ajansla bunca zaman çalışan pazarlama ekibine bakmanda sağlık var. Ancak bunların hiçbiri gerçek çözüm değil. Gerçek çözüm için kendi içine dön ve bu hafta içinde yapman gereken en önemli üç şeyi yaz. Unutma sadece üç madde! Bunların kaç tanesi için hevesle yanıp kavrulup gece uykularından oluyorsun? Hiçbiri mi? Burada hissedarların uzun vadede bu işten zarar görmemesi için anahtar sözcük sorumlulukları bir profesyonele delege ederek şirketi bir bilene emanet etmek... Hem herkesin ehemmiyetli iş adamı olmasına da gerek yok ki! Yöneticiliğin hem fizyolojik hem de psikolojik yan etkileri olduğu kanıtlanmış bir gerçek. Sen kumsalda uzanırken, senin işini senden daha fazla sahiplenip senin yerine stres olacak bir çok zehir gibi yönetici var ortamda. Senin tatlı canını üzmene ne gerek var?

Etiketler: , , ,

devamını okumak için tıklayın
eXTReMe Tracker