Sizin hâlâ bir blogunuz yok mu?
Bloglar, son dönemin çılgınlığı. Medyanın da gazıyla New York'ta blogu olmayan kimse kalmadı neredeyse. Herkeste bir blog çılgınlığı. Hepimiz birer Carrie Bradshaw hevesiyle profesyonel yazar olma yolundayız. Andy Warhol herkesin ileride 15 dakika meşhur olacağını söylerken yazar olmasını beklemiyordu sanırım.
Peki nedir bu bloglar?Esasında bloglar, amatör internet sayfaları. Terim 'weblog' kelimesinin hızlı söylenmesiyle, zaman içinde kısalarak oluşmuş. Söylenişi gibi, bir blogu hayata geçirmek de çok kolay. Ücretsiz 'barındırma' (hosting) ve yazılım hizmeti veren firmalar var. Aklıma ilk geleni blogger. İnternet sitelerinden hesap açıp, bloga bir isim ve şablon (template) seçip beş dakika içinde blog dünyasına adım atabiliyorsunuz. Technocrati istatistiklerine göre 2005 yılında her 7,4 saniyede bir blog açılmış. Ben de çalıştığım caddenin adından esinlenip 'madisoncaddesi' blogunu aldım. Barnes and Noble'ın kablosuz internet bağlantısı imkanı, Starbucks'ın vanilyalı latteleri ve arkadaşım Murat Kaya sağolsun.
İNSANLAR BLOGLARA GÜVENİYOR
Ticari başarının düşük olduğu bir konuya, bu kadar yoğun bir ilginin olması açıkçası bana ilginç geliyor. Ücretsiz verilen platformlarda tüketiciler birbiriyle iletişim içindeler, fikirlerini yazıyorlar, eleştiriyorlar, tartışıyorlar ve birbirlerine güveniyorlar. Forrester'ın 2005 yılında ABD'de yaptığı araştırmaya göre, tüketiciler internette tanımadıkları, yüzünü dahi görmedikleri diğer tüketicilerin önerilerine, geleneksel medyadan (televizyon, radyo, basın) ve daha da enteresanı ABD hükümetinden daha fazla güveniyorlar. Sadece yakın arkadaşların ve aile bireylerinin tavsiyeleri, internette okunan tavsiyenin üzerinde. Avrupa'da yapılan başka bir araştırmada, tüketicilerin bloglardaki bilgileri pasif bir şekilde okumakla yetinmedikleri ortaya çıktı. Avrupalıların dörtte biri okuduklarını arkadaşlarına ve aile üyelerine aktardıklarını belirtmiş.
Popüler bloglarda izafiyet teorisi veya dünya barışı tartışmalarının yapıldığını düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. İşin özünde basitlik ve merak yatıyor. Top 100'e giren blogların içerdiği konuların yüzde 99'u ünlülerin gece hayatı, seks ve politika başlıkları altında toplanabilir.
Günde 200 bin hit alan 'Gawker' blogunun sahibi Nick Denton, okuyucalarını işinden nefret eden çalışanlar olarak tanımlamış. Bu yüzden her sabah okuyucuları ellerinde kahveleri, çalışma masalarına oturup bilgisayarlarını açmadan blogunu güncellemiş oluyor. Dedikodu blogu Gawker'ın yıllık reklam geliri bir buçuk milyon doların üzerinde. Orta ölçekli bir ABD gazetesinin kazancına erişen blogun masrafı ise sıfıra yakın.
Blogları ben, bir anlamda amatör medyanın yükselişi olarak görüyorum. Kuralları çok önceden belirlenmiş geleneksel medyanın gücü karşısında ortalama bir Joe'nun bu zamana kadar ne yazık ki hiçbir şansı yoktu. Bloglar sayesinde Rupert Murdoch'un medya imparatorluğunun çökeceğini de sanmıyorum fakat blogların yükselişi bir uyarı vermiş olsa gerek ki, geçen Temmuz ayında Rupert Murdoch, 580 milyon dolar ödeyip 'Myspace.com'u satın aldı.
MURDOCH'IN SİTESİ
Myspace.com'a baktığınızda "Burada 580 milyon dolarlık ne var?" diye sorabilirsiniz. Siteye popüler sosyalleşme ortamı deniyor. Teknik bir bilgim yok ama 'yourspace.com'u oluşturmak için gerekli yazılım ve donanım masrafının birkaç milyon dolardan fazla olacağını sanmıyorum. Peki o zaman, bu sitelere neden milyon dolar fiyatlar biçiliyor? İkinci bir internet balonu mu yaşıyoruz? Pareto'nun 20-80 kuralı blog dünyasında da geçerli. 'Üskanunu (power-law) dağılımı' teorisi tüm sosyal gruplarda geçerli olduğu gibi, internet ortamında da geçerli.
İşin üstadlarıyla konuştuğunuzda blog dünyasında köşelerin çoktan kapıldığını duyuyorsunuz. Her blogcu Gawker gibi milyon dolarlar kazanmıyor ne yazık ki. A listesi olarak tanımlanan, trafiği ve geliri yüksek, şanslı birkaç blogun sahibiyseniz milyon dolarlardan bahsedebilirsiniz. Farklı konularda ilk akla gelen A sınıf bloglar Boing Boing, Jossip, Daily Kos ve Engadget... B listesindeyseniz çok çalışmayla altı haneli dolar gelirleri elde etmeniz mümkün. Benim gibi C listesindeyseniz, ne diyelim, bu iş keyif dışında başka bir şey için yapılmaz.
İnternet siteleri ile bloglar arasındaki fark giderek erimeye başladı. Son dönemde lanse edilen profesyonel blogların internet sitelerinden bir eksiği kalmadı. "Blogların geleceği nedir? Tamam mı, devam mı?" diye sorarsanız bence Türkiye'de blogculuk konusunda, ürün yaşam eğrisinin çok başındayız. Şu an sadece erken benimseyenler blog dünyasında. "Blog Kardeşliği" gibi siteler sayesinde blogların popülerliği gün geçtikçe artıyor. Önümüzdeki dönemde, genel kitlenin blog dünyasına adım atmasıyla, daha fazla insan blog okuyup yazıyor olacak.
O zaman geldiğinde bloglar pek bir özelliği olmayan sayfalar durumuna gelmiş olacak. O noktada erken benimseyenler, bloglarla diğer iletişim araçlarını birleştirerek kullanacak. Cep telefonlarından, IM'lerden, iPod'lardan anlık, kanlı-canlı gönderimler yapabiliyor olacağız. Bunun ilk sinyalini de bence, şu anda beta versiyonuyla sunumda olan Google Video veriyor. Geçtiğimiz yıl lanse edilen bu yeni hizmette, -amatör ya da profesyonel- istediğiniz videoyu 'upload' edip dağıtabiliyorsunuz. Cep telefonlarının geçtiğimiz 10 yıl içindeki gelişme sürecini göz önüne aldığımızda, iletişim alanında Jetgilleri yakalamamız çok da uzak değil.
Peki nedir bu bloglar?Esasında bloglar, amatör internet sayfaları. Terim 'weblog' kelimesinin hızlı söylenmesiyle, zaman içinde kısalarak oluşmuş. Söylenişi gibi, bir blogu hayata geçirmek de çok kolay. Ücretsiz 'barındırma' (hosting) ve yazılım hizmeti veren firmalar var. Aklıma ilk geleni blogger. İnternet sitelerinden hesap açıp, bloga bir isim ve şablon (template) seçip beş dakika içinde blog dünyasına adım atabiliyorsunuz. Technocrati istatistiklerine göre 2005 yılında her 7,4 saniyede bir blog açılmış. Ben de çalıştığım caddenin adından esinlenip 'madisoncaddesi' blogunu aldım. Barnes and Noble'ın kablosuz internet bağlantısı imkanı, Starbucks'ın vanilyalı latteleri ve arkadaşım Murat Kaya sağolsun.
İNSANLAR BLOGLARA GÜVENİYOR
Ticari başarının düşük olduğu bir konuya, bu kadar yoğun bir ilginin olması açıkçası bana ilginç geliyor. Ücretsiz verilen platformlarda tüketiciler birbiriyle iletişim içindeler, fikirlerini yazıyorlar, eleştiriyorlar, tartışıyorlar ve birbirlerine güveniyorlar. Forrester'ın 2005 yılında ABD'de yaptığı araştırmaya göre, tüketiciler internette tanımadıkları, yüzünü dahi görmedikleri diğer tüketicilerin önerilerine, geleneksel medyadan (televizyon, radyo, basın) ve daha da enteresanı ABD hükümetinden daha fazla güveniyorlar. Sadece yakın arkadaşların ve aile bireylerinin tavsiyeleri, internette okunan tavsiyenin üzerinde. Avrupa'da yapılan başka bir araştırmada, tüketicilerin bloglardaki bilgileri pasif bir şekilde okumakla yetinmedikleri ortaya çıktı. Avrupalıların dörtte biri okuduklarını arkadaşlarına ve aile üyelerine aktardıklarını belirtmiş.
Popüler bloglarda izafiyet teorisi veya dünya barışı tartışmalarının yapıldığını düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. İşin özünde basitlik ve merak yatıyor. Top 100'e giren blogların içerdiği konuların yüzde 99'u ünlülerin gece hayatı, seks ve politika başlıkları altında toplanabilir.
Günde 200 bin hit alan 'Gawker' blogunun sahibi Nick Denton, okuyucalarını işinden nefret eden çalışanlar olarak tanımlamış. Bu yüzden her sabah okuyucuları ellerinde kahveleri, çalışma masalarına oturup bilgisayarlarını açmadan blogunu güncellemiş oluyor. Dedikodu blogu Gawker'ın yıllık reklam geliri bir buçuk milyon doların üzerinde. Orta ölçekli bir ABD gazetesinin kazancına erişen blogun masrafı ise sıfıra yakın.
Blogları ben, bir anlamda amatör medyanın yükselişi olarak görüyorum. Kuralları çok önceden belirlenmiş geleneksel medyanın gücü karşısında ortalama bir Joe'nun bu zamana kadar ne yazık ki hiçbir şansı yoktu. Bloglar sayesinde Rupert Murdoch'un medya imparatorluğunun çökeceğini de sanmıyorum fakat blogların yükselişi bir uyarı vermiş olsa gerek ki, geçen Temmuz ayında Rupert Murdoch, 580 milyon dolar ödeyip 'Myspace.com'u satın aldı.
MURDOCH'IN SİTESİ
Myspace.com'a baktığınızda "Burada 580 milyon dolarlık ne var?" diye sorabilirsiniz. Siteye popüler sosyalleşme ortamı deniyor. Teknik bir bilgim yok ama 'yourspace.com'u oluşturmak için gerekli yazılım ve donanım masrafının birkaç milyon dolardan fazla olacağını sanmıyorum. Peki o zaman, bu sitelere neden milyon dolar fiyatlar biçiliyor? İkinci bir internet balonu mu yaşıyoruz? Pareto'nun 20-80 kuralı blog dünyasında da geçerli. 'Üskanunu (power-law) dağılımı' teorisi tüm sosyal gruplarda geçerli olduğu gibi, internet ortamında da geçerli.
İşin üstadlarıyla konuştuğunuzda blog dünyasında köşelerin çoktan kapıldığını duyuyorsunuz. Her blogcu Gawker gibi milyon dolarlar kazanmıyor ne yazık ki. A listesi olarak tanımlanan, trafiği ve geliri yüksek, şanslı birkaç blogun sahibiyseniz milyon dolarlardan bahsedebilirsiniz. Farklı konularda ilk akla gelen A sınıf bloglar Boing Boing, Jossip, Daily Kos ve Engadget... B listesindeyseniz çok çalışmayla altı haneli dolar gelirleri elde etmeniz mümkün. Benim gibi C listesindeyseniz, ne diyelim, bu iş keyif dışında başka bir şey için yapılmaz.
İnternet siteleri ile bloglar arasındaki fark giderek erimeye başladı. Son dönemde lanse edilen profesyonel blogların internet sitelerinden bir eksiği kalmadı. "Blogların geleceği nedir? Tamam mı, devam mı?" diye sorarsanız bence Türkiye'de blogculuk konusunda, ürün yaşam eğrisinin çok başındayız. Şu an sadece erken benimseyenler blog dünyasında. "Blog Kardeşliği" gibi siteler sayesinde blogların popülerliği gün geçtikçe artıyor. Önümüzdeki dönemde, genel kitlenin blog dünyasına adım atmasıyla, daha fazla insan blog okuyup yazıyor olacak.
O zaman geldiğinde bloglar pek bir özelliği olmayan sayfalar durumuna gelmiş olacak. O noktada erken benimseyenler, bloglarla diğer iletişim araçlarını birleştirerek kullanacak. Cep telefonlarından, IM'lerden, iPod'lardan anlık, kanlı-canlı gönderimler yapabiliyor olacağız. Bunun ilk sinyalini de bence, şu anda beta versiyonuyla sunumda olan Google Video veriyor. Geçtiğimiz yıl lanse edilen bu yeni hizmette, -amatör ya da profesyonel- istediğiniz videoyu 'upload' edip dağıtabiliyorsunuz. Cep telefonlarının geçtiğimiz 10 yıl içindeki gelişme sürecini göz önüne aldığımızda, iletişim alanında Jetgilleri yakalamamız çok da uzak değil.
7 Comments:
Ozge,
Yazi stiline bayildim. Bayagi uzun yaziyorsun yav. Egitici de oluyor. Sen ne tur teknolojik aletleri kullaniyorsun gunluk yasaminda? Nasil ve neden blog yazmaya karar verdin?
*MaP
[...Bloglar üzerine çok yazıldı, çizildi. Dünyanı öbür ucundan, New York’tan, Medison Avenue sakini, MediaCat yazarı, Özge Yılmaz, daha yeni açtığı blogundan bildiriyor...]
Özge'ye hoşgeldin diyelim :)
Türkiye'de blogcu.com'da 60.000'e yakın blog var. Yazıdanbahsedilmeyen gelişmelerden biri de bloglaralemi.com, bir de digg benzeri bir Türkçe sitemiz de var, ismini hatirlamayadim... :)
Super. 60 bin blog! Cok sevindirici. Cok sasirdim. 60 bin blogun temaya gore dagilimini biliyor muyuz?
bloglaralemi ve blogcu altında çeşitli kategoriler veriyor ancak böyle bir mitozu takip edebilmek gerçekten çok zor...
Benim kişisl fikrim, yurtdışındaki durum ne boyutta bilemem ancak Türkiye'de şu anda işverenler blogların artılarını ve eksilerini kavrayabilmiş değil.
Zira, tbwa yada W+K gibi yapı içerisinde kendi bloglarını açarak bunu kontrol altında ve doğru yönde kullanan alanında liderler var ancak Türkiye'de henüz buna sıcak bakılmıyor. Zira tam olarak anlaşılmıyor.
O kadar uzun anlatılabilecek bir konu ve benim o kadar çok işim var ki şu anda mesela, bunu kapatıp işe dönmem lazım, ancak bırakamıyorum. İşte bu da bu yapıların negatif tarafını gösteriyor.
Anıtkabirde duran anı defterini halkta dolaştırsak ne olurdu sorusunun cevabı blogdur bence....
Benden önce kim yazmış?ne yazmış?ben de yazayım... :)
Ancak günümüzde blogların bu yeni yapısı, form değişikliği ve konseptin "günlük" tutmaktan çıkıp bilgi paylaşımı haline gelmesi adeta internet içinde bloglardan kurulu bir intranet oluşumuna doğru gidiyor...
Susayım artık değil mi?..Evet, bencede.
Sevgiler :)
OC
herkes 15 dklığına değil, her an ünlü olacak, herkes profesyonel yazar olmaya çabalamak ile kalmayıp, profesyonel radyocu,profesyonel tvci de olmaya cabalayacak,eğlence yada bilim portalı hazırlar gibi tv showlarımızı evimizin studyo olarak ayırdığımız bir köşesinde ceptelefonlarımızdan çektiğimiz görüntülerler hazırlayıp google medya devinde yayınlayacak ve reklam gelirlerinden pay kapmaya çabalayacağız :) heran herşeyi bilip daha çok stres altında kalıp daha az özgür olacağız ancak sımırsız özgürlükler içinde hür olduığumuzu sanacağız...tıpkı nefes almak gibi. hem canlı tutan aynı zamanda ölüme tane tane yaklaştıran. kör bilinçlerimiz nefesi hep canlılıkla bağdaştırır, ancak o heran iki yüzlüdür ;)
Yorum Gönder
<< Ana Sayfaya Dön