Cuma, Mart 03, 2006

Bana Bir Hikaye Anlat!


Reklamcısından medyacısına, araştırmacısından pazarlama yöneticisine kadar herkes “storytelling” diye tutturmuş gidiyor. Şimdiye kadar hazırlanan sunuşlarda sunum akıyor mu, slaytlar derdimizi anlatıyor mu diye düşünülürdü. Şimdi henüz sunum yazılmadan, toplantılarda nasıl bir hikaye anlatılacağı tartışılıyor. Hikayeler sadece iş sunumlarda konunun daha iyi anlaşılması için olsa iyi, yakında kapıcı Carlos Efendi de “ben işimde iyi bir hikaye anlatıyor muyum?” demeye başlarsa, hiç şaşırmayacağım.Hiç beklemediğiniz yerlerde karşımıza "storytelling"in önemi çıkabiliyor. Geçen yaz sonunda yakın arkadaşım Erin evlendi. Düğün fotoğrafçısını, tecrübesine veya teknik bilgisine göre seçmedi. Bunun yerine fotoğrafçıyı daha önce çalıştığı düğünlerdeki çiftlerin hikayelerini nasıl anlattığına göre seçti. İnanılır gibi değil, öyle mi? Ama öyle. Düğün fotoğrafçıları, internette site oluşturup evlenen çiftlerin hikayelerini anlatıyor ve bundan para kazanıyorlar. Fotoğrafçılar artık ellerine kağıdı kalemi alıp hikaye anlatmaya başlıyorlar.


GÜNEŞ SİRKİNİN HİKAYESİ
Peki ya Cirque de Soleil’e ne demeli? 100 ile 500 dolar arasında değişen biletleri aylar öncesinden tükeniyor. Sirkte şimdiye kadar hiç görülmemiş Afrika ormanlarından hayvanlar ya da nefes kesen akrobasi hareketleri olduğunu düşünuyorsanız yanılıyorsunuz. Hani babamların sözünü dinleyip okuyup adam olacağıma, mahallede bisikletin önünü kaldırma yarışmalarına devam etseymişim şu anda Cirque de Soleil’de rahat bir kariyer düşünebilirmişim. Cirque De Soleil’in şovun diğer şovlardan teknik anlamda hiçbir farkı yoktu. Cambazlar ip üstünde atlayıp zıplayabildiklerini göstermenin yanında bize içinde aşk, entrika dolu bir kız kaçırma ve kurtarma hikayesi anlatıyor. Hikaye neyse ki mutlu sonla bitiyor, güzel kız, yakışıklı delikanlı ile ip üstünde evleniyor.

Peki, nedir bu “storytelling” meselesi? Bence dünyada “storytelling” dendiğinde bu işin 2 üstadı var. Pixar’dan John Lasseter ve Studio Ghibli’den Hayao Miyazaki. John Lasseter Pixar Animation Studios’un kurucularından biri ve yaratıcı yönetmeni. Pixar filmlerinden Toy Story, A Bug’s Life, Toy Story 2 ve 2006’da vizyona girecek olan Cars’ın yönetmeni. Aynı zamanda Monsters Inc, Finding Nemo ve The Incredibles filmlerinin yapım yönetmeni. Kendisiyle MoMA’da PIXAR’in 20nci yıl sergisinde tanıştık, konuştuk, tartıştık. Şimdi Lasseter’e kulak verelim...

PIXAR’DA FİLM ÜRETİMİ
“Bir filmi üretmemiz yaklaşık 4 sene alıyor. Bunun 2 senesi üretim öncesi dediğimiz film hakkında bilgi toparlanması, karakterlerin geliştirilmesi, fikrin bulunması en önemlisi hikayenin oluşturulması ile geçiyor. İyi bir film, iyi bir fikirle başlar. Pixar’da, iyi bir filmi tanımlamak için 3 maddemiz var. İnsanlara dokunan bir hikaye anlatıyor musun, hikayeni hatırlanır karakterlerle popülerleştiriyor musun, ınanılır bir dünya yaratıyor musun. Bu 3 madde olmazsa iyi bir film de olmaz. Kalan zamanda da filmin üretimi gerçekleşiyor.”


PIXAR’DA HİKAYE
“Hikayeleri bulmak için genellikle çevremize bakıyoruz. Toy Story 2’de Andy büyüyor ve oyuncaklara olan ilgisi azalıyor. Woody müzeye gidip rafta sergilenebilir veya bir çocuk tarafından sevilmeye devam edebilir. Filmde Woody’nin karar verme hikayesini izliyoruz. Bu hikaye nasıl mı doğdu? Çocuklarım PIXAR’a geldiklerinde filmlerin örnekleriyle oynamak istiyorlar. Özellikle de en üst raftaki “yasak elma” olanlarla. Gözlerini kocaman kocaman açıp “Babacığım, ben şu Woody ile oynamak istiyorum” dediklerinde ben onlara bu Woody’nin Tom Hanks imzalı dünyadaki tek Woody olduğunu nasıl anlatırım. Oyuncaklar oynanmak için var. Tom Hanks imzalı olması bu oyuncukların rafta olması ve çocuklar tarafından oynanmayacak olması anlamına gelmiyor. Benzer şekilde The Prospector, kutusunda hiç açılmamış. Bir kolleksiyoncu için en değerli parçalardan biri. Aynı zamanda kendi içinde bir reddedilme taşıyor. Hiçbir çocuk o oyuncağı oynamak için açmamış.

Woody’nin dünyası için kolleksiyonculara baktık. Bunun için uzağa gitmek gerekmedi. Pixar’da çevremize bakmamız yeterli oldu. Filmin daha inanılır, daha ilginç, daha gerçek olması için aklımıza gelen her şeyi araştırıyoruz. Finding Nemo ekibi Hawaii’de dalış kursları alırken, Monsters ekibi Pittsburgh’da çelik fabrikalarında günler- aylar geçirdi. Hikayede yaratılan dünyanın enerji kaynağı, korkutulan çocukların çığlığı. İlk başta, bunlar canavarların dünyası ve bu dünyada her şey olabilir diye düşündük. Daha sonrasında araştırmaya, incelemeye başladık. Fabrikanın görseli için mimari ve binalar üzerinde çok calıştık. Avrupa tarzı sokaklara baktık, “Victorian” stilindeki binaları inceledik. Mavi yaka işçileri gözlemledik. Birleşmiş Milletler çalışmalarını inceledik. Şehirlerde engelliler için yapılan çalışmalara baktık. Mesela filmde gördüğünüz küçük canavarlar için küçük kapılar oluşturduk. Filmdeki en basit banyo sahnesinde bile farklı canavarların farklı ihtiyaçları düşünüldü, tartışıldı. Böylelikle film ‘inanılır’ oldu. Balıkların, oyuncakların ve canavarların tamamı konuşuyor, yaşıyor. Ne kadar inanılır olursa film o kadar ilgi çekiyor çünkü.”


PIXAR’DA YARATICI SÜREÇ
“Pixar yönetmen tarafından yönetilen bir stüdyo. Yönetmenler yaratıcı fikir için kendi takımını zorlar. Bu süreçte iyi yaratıcılar, fikrilerini dikte etmezler. Fikrin kimden geleceğini bilemezsin. Önemli olan yaratıcı fikrin kimden geldiği değil, filmde hangi yaratıcı firkin bulunduğudur. Mesela A Bugs Life’da filmin en etkili bölümlerinden biri çekirgelerin sonbahar sonunda gelişiydi. Filmde çekirgelerin gelişini göstermedik, izleyici sisli bir günde çekirgelerin gelişini ‘duydu’. Seslerini dinletmek, kendilerini göstermekten çok daha etkileyiciydi. Filmin en etkili bölümlerinden biri oldu."


PIXAR’DA YARATICI FİKİR
“İçinde insan olmasa bile yaratıcı bir hikaye fikri bizim dünyamıza uygun olmalı. Fikirle kendimi özdeşleştirebilmeliyim. Bu yüzden seyirciye aşina oldukları bir ortam verirken bir yandan da hiç bilmedikleri ve merak edecekleri bir dünya yaratıyoruz. Örnek olarak Cars’da hiç insan yok. Ama öyle bir dünya yarattık ki bizim yabancısı olmadığımız, içinde yaşadığımız bir dünya. Tabii ki arabaların gözünden. Mesela araba tamircisi bizim dünyamızdaki doktora karşılık geliyor. Benzer şekilde pasta-cila kuafor ve güzellik salonuna, lastikçi ise ayakkabı satıcısına karşılık olarak kullanılıyor. İnsanların dünyasından alıp bunları arabalara adapte ettik. Böyle bir dengeyi yaratabilmek büyük bir meydan okuma. Bir o kadar da eğlenceli.”



PIXAR’DA ESPRİ
“4 yıl boyunca aynı esprinin komik olduğuna nasıl mı inanıyorum? Gerçekten zor bir durum. 4 sene boyunca aynı espri üzerinde çalışıldığında orjinalliğini kaybediyor. Bir süre sonra gülemiyorsun, espri artık komik gelmiyor. İlk duyduğunda ne hissettiğini unutmamalısın, o anki hislerini sürekli hatırlamalısın.”


PIXAR’DA TEKNİK SÜREÇ
“Pixar, CGI (Computer Generated Imagery) teknolojisini kullanarak 90 senedir kullanılan kağıt ve selülozun fotoğrafının çekilmesi yöntemini, bugün kullanilan digital animasyon teknolojilerine getirdi. Doğru söylüyorsun, teknik anlamda birçok stüdyodan cok üstünüz. Benim elimde şu yeni yazılımlardan var. Ne kadar yaratıcı olduğunu anlatamam. Her şeyi, her filmi o yapıyor. Yok böyle bir şey. Bunlar birer araç. Önemli olan anlattığın hikaye. İnsanlar hikayeyi dinliyorlar. Araç yalnızca hikayeni daha iyi bir şekilde anlatabilmene yardımcı oluyor, o kadar. Lucas Film’de çalışırken oradaki animatorlere bakıp onlar kadar zeki olmadığıma kanaat getirmiştim. Animatörler yoktan bir şeyi bu dünyada yaratabiliyorlardı. Önemli olan animasyon sanatını ve teknolojiyi bir araya getirmek. Sürekli teknolojiden esinleniyoruz. Her yeni anlattığımız hikayede nasıl olacağını bilmediğimiz bir şeyi seçiyoruz. Böylelikle teknolojide ilerliyoruz."



AYIN ALKIŞLARI:

· Satışlarınızı arttırmak için hangi markalarla işbirlikleri yapıyorsunuz?
· Bu ay Quentin Tarantino’nun “sunduğu” gerilim filmi “Hostel” vizyona giriyor. 3 milyon dolarlık filmden en az 30 milyon dolarlık bir hasılat bekleniyor. Nasıl mı? “Quentin Tarantino presents” diyerek. Presents ne demek? Ben henüz anlayamadım. Quentin Tarantino izlemiş, beğenmiş, bana da izlememi öneriyor demek. Aferin. Kimsenin ilgisini bile çekmeyecek bir filmden, hasılat rekoru kırmaya aday bir film yaratılıyor. Meraklısına… Quentin Tarantino’nun 2001 yılında sunduğu ‘Iron Monkey’ 14.7 milyon dolar, 2003 yılında sunduğu ‘Hero’ 53.6 milyon dolar hasılat yaptı.

· Pazarınızda, bizden kötüleri de var deyip ikinciliği kabul ediyor musunuz?
· Kolalı içecekler pazarında yani Pepsi (NYSE:PEP) ve Coca-Cola (NYSE:KO) rekabetinde yazılmamış yazı, söylenmemiş söz kalmadı sanırım. Coca-Cola gönülleri kazanmış, satışları Pepsi’nin çok üzerinde bir marka. Halbuki, NYSE’de Pepsi hisseleri kazandırıyor. Pepsi, kolalı içecek kategorisinde liderliği alamayınca kategoriyi yeniden tanımladı. Snack Food Drinks olarak nitelendirdiği kategoriye, Quaker Oats ve Frito Lay’in yanına su (Aquafina), enerji içeceği (Gatorade), ve gazsız içecek olan Tropicana’yı koyarak Pepsi’nin hisse değerini yükseltti. Meraklısına… Bu ay Pepsi’nin hisse değeri Coca-Cola’yı (belki de tarihinde ilk defa) geçti.

· Rakiplerinizin başarılarından dersler çıkarıyor musunuz?
· HBO’nun bol ödüllü, bol seyircili dizisi Sex and City’den ders çıkaran rakipler yeni sezona perşembe akşamlarına 2 yeni dizi ile giriyorlar. İlki, Sex and the City’deki dört kadın yerine Manhattan’da yaşayan 4 erkeği konu alan ‘Four Kings’. Diğeri, dizinin ilişkiler üzerine yazan ana karakteri Carrie Bradshaw’ın Manhattan yerine Los Angeles’ta yaşayan versiyonu; ‘Emily’s reasons why not’. Yeni diziler, reklam pastasından büyük paylar almayı hedefliyor.

1 Comments:

Anonymous Adsız dedi ki...

Çok güzel bir yazı ellerine sağlık.
Yakında sektörel dramaturji dersleri açılmaya başlarsa hiç şaşırmam.
[bager]

9:52 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Ana Sayfaya Dön

eXTReMe Tracker